Ütopik Sıfatlar ya da Kestirmeler – 1

On Beşinci yüzyılın üçüncü çeyreğine tekabül eden Kasım ayları, genellikle Orta Avrupa’da -özellikle de günümüz modern dünyasında, acı deneyimlerle geçen savaşlar,  politik entrika ve çekişmelerin ardından nihayet Fransa diye isimlendirmekten bir an bile tereddüt etmeyeceğimiz bölgenin çevresinde- yaşayan halk için çok çetin geçerdi diye başlayan bir yazı yazmak öyle çok isterdim ki, tahmin bile edemezsiniz.

Ne var ki, hayat acı gerçeklerin üzerine kurulu. Bırakın 15. yy Orta Avrupa’sını, dün yaşadığım gündelik sıradan olayların, maruz kaldığım durumların bile neden-sonuç ilişkisini adamakıllı  kurup analiz edebilir miyim ondan bile emin değilim.

Ne gariptir ki bu durum yine de bu acizliğimin ardına sığınıp herhangi bir şey üstüne hiç bir şey söyleyemeyeceğim anlamına gelmiyor. (Bakınız >>)

Çünkü ister 15. yy da isterse yakın çağda yaşamış (isteyerek olacak şey değil tabii ki) olsun, her insan için memnuniyet(sizlik) her zaman vardı. Var olmaya da devam edecek. Etmeli. Eder. Edim.

Erdim. Erdin. Erdinç ve nihayet “erinç”.

Sonraki Kategori: Sinema

Sonraki Konu: Sessizlik

1 comments

  1. Yorumumu yazmadan önce bu’nun ilk yazın olmasından ötürü seni bunharca eleştirmeme fikrini kendime aşıladım. Buradaki gizli mesaj; (“Eleştirilecek bir tarafı yok” diye bir şey yoktur.)

    Ama yine de, hayatın acı gerçeklerin üzerine kurulmasından bahsetmiş olmana inanamamakla beraber, başlıkla yazının uyumsuzluğuna dem vurmadan geçecek değilim. İlk paragraf gerçekten aykırı mizahi yönünden birkaç kuble ipuçları vermiş. İkinci paragrafında bir an için umutsuzluğa kapılmış birini oynarken üçüncü paragrafta “yıkılmadım henüz” tavrını oturtmuşsun. Çok cesurca. Ve son olarak “erinç”e ulaşman bu monologumsu yazının en trajik kısmı olmuş.

    Beğen

Yorum bırakın